21 HAZİRAN ADAPAZARI'NIN KURTULUŞU

Halit Molla (Sağ başta) kurtuluştan sonra yapılan bir törende çetecileriyle... 

21 Haziran Adapazarı'nın Düşman İşgalinden Kurtuluşu

Bugün Adapazarı ve civarında Ermeni ve Rum mahalle veya köyleri yoksa, 102 yıl önce bölgeyi işgal eden Yunan kuvvetlerini arkasına alan Ermeni ve Rum köy veya mahallelerinde kurulan çetelerin Türklere yaptığı zulüm sebebiyledir. 4 ay süren işgal süresince Adapazarı'nın kuzeyinde teşkilatlanan Halit Molla Çetesi, Adapazarı'nın güneyinde teşkilatlanan Kâzım Kaptan, çetesiyle Eşme'nin batısında teşkilatlanıp Sapanca Gölü'nün İzmit Körfezi'ne doğru uzanıp da kavuşamadığı o dar alandaki tüm geçişleri tutan Yahya Kaptan Çetesi Yunan kuvvetlerini İzmit'e çekilmeye zorlamış, İpsiz Recep zaten Kefken'i, Kandıra'yı dar etmiştir Yunanlara! Takalarla gidip Şile'ye baskın verir, İstanbul Sarıyer'deki İngiliz karakolunu dahi basar bir gece yarısı.

Yunan işgal kuvvetlerini sürdükten sonra, dönüp bu bölgedeki Ermeni ve Rum köylerinde yerleşik düşman çetecileri etkisiz(!) hâle getirmeye koyulmuşlardır...

Önce onların çeteleri, sonra bizimkilerin kestiği hesap... Artık kimin gücü kime yeterse! Bugün biraz da karşı taraftan bakacağım bu olaya, yıllarca bu taraftan baktım zaar:

Şimdi adına Camili-Yenikent denilen, ama çocukluğumda Gâvurkırma köyü diye bildiğimiz bir köy vardı mesela. Halit Molla Çetesi mensubu olan dedem iki düzineye yakın kesik kulak getirmiş bir kanlı gecenin sabahında. Sonrasında Gâvurkırma diye anılmış o Rum köyünün adı...

Gâvurkırma var da, Gâvur Ali eşkıyası yok mu? Geyve Ortaköy civarında yaşayan Rumlara yaptığı eziyetten dolayı, "Seni subay yapacağız" diye Adapazarı kışlasına çağırılarak Kuvayımilliye askerleri tarafından idam sehpasında sallandırılmıştır. Sivil itaatsizlik yapanlara ibretiâlem olsun diyerek. Çocukluğumda yaramazlık yapınca, "Seni Gâvur Ali'ye veririm" diye korkuturlardı bizi. Nitekim yeni Gâvur Ali'ler hep türedi bu yörede, hep köşe başlarını tuttular.

Serdivan, eski Osmanlı adıyla "Sarıdoğan köyü" Adapazarı'nın dibinde tamamen Rumların yaşadığı bir köymüş, şimdi iki üniversite barındıran, modern yapıların, lüks avm'lerin bulunduğu zengin bir ilçe ve ben de Serdivan'da oturuyorum iyi mi!? Ama burada tek sarışın doğanlar Yugoslavya'daki Tito rejiminden kaçıp gelen Boşnakların torunları, Rum filan hiç olmadı ki civarımızda. Ne oldular, nereye gittiler bilinmez, bir günde buharlaşmışlar âdeta. Apar topar terk etmişler Sarıdoğan'ı, Sarduvan'ı, Serdivan'ı...

Sakin akan su anlamındaki Melas deresinin adı olmuş Çarksuyu deresi. Dere yeni adını üzerinde kurulu su çarklarından almış. Melas'taki çarklara ve onların civarındaki mesirelik alana giden yolun adı Çark sokağı imiş. Al sana Adapazarı'nın meşhur Çark caddesinin kısacık tarihi.

Babannem de Manav'dır, Çark sokağının Semerciler tarafındadır bağları, bostanları, evleri... Çark sokağının sonundaki Süvari Tümeni'nde saraçlık yapan ve Pirlepe-Manastır'dan önce İstanbul Küçük Ayasofya'ya sonra da Adapazarı'na yolu düşen Balkan Harbi Muhaciri dedem at üstünde her gün işe gidip gelirken babannemle göz göze gelirler ilk. Sonrası; "kimdir, neyin nesidir?" derken nikâha varan bir kısmet! Onlar ermiş muradına, ki biz gelebilelim dünyaya...

Ailelerini Sakarya'nın doğusuna geçirdikten sonra Yunan askeri Sakarya'yı geçemesin diye Tavuklar köprüsünü yakan, sonra da gidip Molla Halit'in çetesine katılanlardandır dedem.

Babannemler Yunan işgalinin bitiminden sonra evlerine geri döndüklerinde, Yunanların ektiği kavunları hasat edip yediklerini, hatta sattıklarını anlatırdı. Yunanlar pek güzel bakmışlar bizim bahçelere! Niyeyse hep bir garibime gitmiştir babannemin bu coşkulu sözleri, kendi toprağının işlenip bırakılmasını âdeta bir ganimet bilmesi...

İstiklâl, Kurtuluş, Cumhuriyet, Sakarya, Orta mahallelerinin Rum ve Ermeni ahalisi evlerini terk edince, yerlerine 1923 mübadil muhacirleri getirilip, yerleştirilmiş. Henüz yeni doğan bir bebek olan ananemin ailesine de Selanik'te bıraktıkları üç katlı evlerine karşılık olarak Bakırcı Yorgi'nin Kurtuluş mahallesinde, Kömürpazarı'na bakan, bahçe içindeki iki katlı ahşap evi verilmiş. O mahallelerin Rumca ya da Ermenice isimleri neydi; bugün hatırlayan, bilen çıkmaz kolay kolay.

Diğer dedem de çocukken Gülcemal vapuruna bindirilip çocuk yaşta koparılır doğduğu Vodina'dan. Babası göçe karşı çıkınca Yunanlar tarafından öldürülür, Nana (Dedemin annesi olan ninemize biz "nana" derdik.) daha 20'li yaşlarındayken biri 9, diğeri 6 yaşındaki iki küçük oğlu ve henüz 2-3 yaşındaki kızı ile nereye götürüldüğünü bilmeden evini-yurdunu terk etmek zorunda kalır. Önce vapurla Haydarpaşa'ya indirilirler, oradan da vagonlara bindirilip Anadolu'ya yollanırlar. Mübadilleri taşıyan katarlar her istasyonda bir vagon bıraka bıraka yola devam eder. Taa Adana'ya kadar vagonları eksilte eksilte giderler. Bizimkilerin şansına da Sapanca düşer. İlk altı ay o vagonun içinde, gölgesinde yaşarlar; yarı aç, yarı tok. Sonrasında Yenimahalle'de yağmur yağdığında ortasından dere misali su akan bir sokakta yerleşirler. Oğlanlar çalışır, ama kazandıkları yetmez. Nana yeniden evlenmek zorunda kalır. Karasu'nun Yatsıgeçit köyüne giderler, büyük oğlu üvey baba evinde yaşayamaz Sapanca'ya geri döner. Dedem ise buluğa erince baldırı çıplak bir hâlde Adapazarı'na gelir, Kömürpazarı'nda iş tutar. Dedem kömürcülük yaparken paytonculuk (Adapazarlılar faytona payton der.) yapan ananemin ağbisi, dedemi tanır, sever; -bugün için- çocuk yaştaki dedem, çocuk yaştaki ananemle baş-göz edilir. Onlar ermiş muradına, ki biz gelebilelim dünyaya, bölüm 2...

Geyve Ortaköy tümden Rum köyü imiş; halen ayakta olan taş evler bomboş kalmış; böğürtlenler, çalılar sarmış üzüm bağlarını, ayva bahçelerini; şimdilerde yabandomuzları cirit atıyor kocamış dağlaşmış incir ağaçlarının koyu gölgesinde. Gâvur Ali'nin zalim kahkahaları evlerin duvarlarında çınlıyormuş hâlâ... Belki de ateşe verilen kiliseye doldurulmuş Rumların çığlıklarıdır duyulan...

Ayazma Rum köyü iken, Osmanlı Saray Haremi'nden çıkarılan siyahiler yerleşince adı olmuş Fındıklı köyü. Hoş, şimdinin Fındıklı köyünde siyahi insan da kalmadı ya!

Hristiyan nüfusu terk edince Firuzlu olmuş Ferizli... Git bugün bir Ferizlili'ye sor, "Firuzlu neresidir?" diye; bilmez bile...

Kalmamış hiçbiri, bizimkilerin öteye yolculadıklarından geri kalanların kimi utancından gitmiş, kimi de korkusundan...

21 Haziran 1921, Adapazarı'nın düşman işgalinden kurtulduğu gün, bugün 102. yıldönümü...

Kutlu olsun diyeceğim de, diyemiyorum. Dünya'nın hiçbir yerinde böyle acılar yaşanmasın, her yörenin yerlileri huzur içinde bir arada yaşasın; din, dil, ırk, milliyet, mezhep ayrımı yapılmasın. Kimse konu komşusuna düşman olmasın...

Yorumlar

Popüler Yayınlar