ASUMAN

“Dur devireceksin!”

“Şimdi altında kalacaksın!”

“Yahu, uzak dursana çocuk!”

“Akşam akşam başımıza iş çıkaracaksın!”

Bir yaz akşamında babamla Erdoğan amca, evin önüne kurulu masada oturmuş baş başa sohbet ediyorlardı. Tabii ben onlara rahat verirsem… Gözleri sürekli benim üzerimde, sürekli diken halindeler.

“Gel seni bir gezdireyim de rahatla!”

Üst kat komşumuz Erdoğan amca yerinden kalktı. Ayağı üzerine hafif sola yatmış park halindeki motosikletin üzerine bindi; düzeltti, dengeledi. Küçük bir darbeyle ayağı kapattı. Sonra da babam beni kucakladığı gibi benzin deposunun üzerine oturttu. Nereyi, nasıl tutacağımı gösterdi, sıkı sıkı tutmamı tembihledi. Erdoğan amcanın marş pedalına basmasıyla motor çalıştı. Babamın “Hemşerim” diyerek hitap ettiği ve âdeta kardeşi bildiği Erdoğan amca, traktör ve römorkların gire çıka toprak zeminini betonlaştırdığı büyük bahçenin ön avlusunda geniş daireler çizerek beni motosikletle gezdirdi.

4, haydi bilemedim 5 yaşındaydım.

Bakmayın bahçe dediğime, aslında iki-üç futbol sahası büyüklüğünde bir tarlaydı. 1967 Depremi’nde (22 Temmuz 1967) mahalleden komşuların Kızılay’dan tedarik ettikleri ya da babamın şeker çuvallarından diktiği çadırlarıyla âdeta çadır kente dönen, benim çadır iplerine takılarak düşe kalka gezdiğim o koca bahçe sair zamanda Erdoğan amca ve “babaanne” dediğim annesinin parsel parsel sebze ürettiği bir yerdi. İncir, erik, elma, dut ağaçları da bahçe çeperlerinde diziliydi. Evin önündeki yol ile bahçe arasında da kırma taş gövdesiyle hazneli büyük boy bir sokak çeşmesi vardı. Hem yol (Yıldız caddesi) tarafında, hem bahçe tarafında birer kurnası bulunan, gelenin geçenin, su kesintilerinde mahallelinin kullandığı bir çeşmeydi. Tarihi bir eser değildi, her yaz başında Erdoğan amcanın eşi Mahizer teyze çeşmeyi yukarıdan aşağı kireçle badanalardı. Çeşmenin bahçe tarafındaki ön taşlığında, komşu evlerin halıları, kilimleri yıkanırdı.

Benden 3 ve 5 yaş büyük iki kızı vardı Erdoğan amcanın, isimleri Meral ve Nihal, beni de oğlu gibi bellemiş olmalıydı. Bir de benim kız kardeşim var tabii. Hayatımız hep o bahçede geçiyordu. Kâh bahçedeki ağaçlardan birinin gölgesinde piknik yapıyor, kâh kartopu oynuyorduk. Bahçenin batı tarafındaki tavuk kümesinden yumurta toplamışlığım da çoktur, kurbanlık hayvanların bayram sabahlarında doğu kanadındaki erik ağacının altında kesilmesini seyretmişliğimde… Dut ağacının altına tutulan çarşafın bir ucunun da 'fasulye’den bana verildiğini hatırlıyorum… Benim en sevdiğim yer ise bahçenin güney ucunda araziye terk edilmiş eski pulluğun olduğu yerdi. O pulluğun çevresinde kuka, istop oynamaktan tutun da evciliğe kadar her gün yeni bir oyun kurardık kızlarla.

Ne babam, ne de hemşerisi Erdoğan amca o gün nasıl bir belaya çattıklarını henüz bilmiyordu. Artık ben ne zaman bir motor sesi duysam bir solukta bahçeye çıkıyor ve motosikletle gezdirilmeyi bekliyordum. Gezdirilmezsem avaz avaz ağlardım. Kadınlar ezici bakışlarıyla pencerelere çıkardı hemen ve ben o motosiklete mutlaka binerdim. Bir zaman sonra bahçe dar geldi, Kurtuluş mahallesi ile İstiklâl mahallesinin sokak aralarında her gün püfür püfür gezdirilir oldum.

Ben bu motosiklet gezilerini öyle sevmiş, öyle alışmış olmalıyım ki, Erdoğan amca müsait değilse, beni gezdirme görevi babamın oluyordu.

Pulluk çevresindeki hayatım artık o motosikletin çevresinde geçiyordu. Merak etmeyin; motosikleti hiç devirmedim. Bir gün büyüyecek ve onu kendim kullanacaktım. Hayallerimde tek başıma yaptığım uzun motosiklet gezileri yer alıyordu.

Motosiklet, Harley Davidson marka, kocaman mat siyah renkliydi. Matlığı eskiliğinden miydi, çok kullanılmışlığından mı bilmiyorum. Ön çamurluğunun üzerinde motosiklete monte edilmiş, gidilen yönü işaret eder gibi duran bir metal plaka vardı. Orada bir şey yazıyormuş ama silinmiş, okunmuyordu. Zaten ben okuma yazma bilmiyordum henüz. Büyüdüğüm ve okumayı öğrendiğim zamanlarda, “orada Harley yazıyor olmalıydı” diye çok geçmiştir aklımdan.

Önce Erdoğan amcama ait olan motosiklet sonraları “ben çok seviyorum” diye babama geçti. Sanırım babamın motosiklet sevdası benimkinden çok daha fazlaydı, fakat bir motosiklete sahip olma isteğini anneme kabul ettirebilmenin yolu herhalde benim üzerimden geçiyordu. Ki babam öldüğü 2000 yılına kadar hep motosiklete bindi. Motosikletin boyutu babam yaşlandıkça aşamalar halinde küçüldü, en son moped tipi motosiklete dönüştü. Fakat her yaşında bahçede, kapının önünde bir motosikleti vardı.

7 yaşımdayken biz Çark caddesine dededen kalma eve taşındık. 7 yaşımdayken biz Çark caddesine, dededen kalma eve taşındık. Erdoğan amcalar da Adapazarı’ndan, önce İstanbul Büyükçekmece’ye taşındılar, oradan da Çatalca’nın Bahşayiş köyüne göçtüler, halen orada ikamet ediyorlar. Hasat zamanına denk gelip benim de Erdoğan amcanın biçerdöverini kullanmışlığım vardır orada. İlk turu birlikte attık, sonra akşama kadar ben kullandım. Artık büyümüştüm ya; tek başıma sürebiliyordum. Fakat hemen söyleyeyim: Biçerdöverle gezmek motosikletle gezmek kadar keyifli ve püfür püfür değildi. Zikzak bile çizemiyorsun!

Geçtiğimiz yıl bir bayram günü aradım Erdoğan amcamı. Laf lafı açtı, eski günler yâd edildi. Söz o motosiklet gezilerine kadar geldi. Yıllardır aklımda kalan soruyu sordum:

“Asuman” diye cevapladı sorumu Erdoğan amca. Motosikletin okunmayan o ilave plakasında meğerse eskiden “Asuman” yazıyormuş, “Harley” değil!

Şaşırdım ve “Neden Asuman?” dedim. Erdoğan amca, “Bilmem” dedi, “galiba motosikleti aldığım kişinin kızının adıydı.”

“Kimden almıştınız?” diye sorunca, “Figenler’den aldım, Fikri Figen’den” dedi, “Çaltıcak taraflarında çiftlikleri, Karaağaçdibi’nde de bir evleri vardı.”

O zaman anladım ki, o Asuman, bugün sosyal medyadaki paylaşımlarını beğeniyle takip ettiğim, kitaplarını ilgiyle okuduğum yazar Asuman Figen Tümer imiş.

Her fırsatta Adapazarı şehir hafızasına katkılar sunan Asuman Hanım ile aynı motosikletle gezdirilmiş çocuklar olabileceğimiz kimin aklına gelirdi!?

Velhasıl bir avuç Adapazarlı’yız, elimizden geldiğince Adapazarlı kalmaya çalışıyoruz. Bakmayın şimdi Sakarya girişlerinde nüfusun bir milyon küsur yazmasına. 1999 Depremi’nden önceki Adapazarı yaşamını biraz irdelersek, hepimiz birbirimize bağlı çıkıyoruz bir şekilde.

 

Sayın Asuman Figen Tümerdirim’in “Figen Apartmanı” isimli kitabının “Zamanın Tanıkları” bölümü için yazılmıştır.

10 Aralık 2020, Serdivan

Yorumlar

Popüler Yayınlar