DEPREMDEN SONRAKİ KIYAMET
1999
Marmara Depremi'nde Adapazarı Kapalı Spor Salonunu'ndan Donatım'a giden cadde
başında nasıl da ekmek dağları oluşmuştu. Civar illerden yollanan ekmekler
oraya boşaltılmıştı. Zira daha fazla gidilebilecek yol yoktu. Ekmekler orada
yağan yağmurda ıslanıp küflenmiş, hatta kedi, köpek, fare gibi hayvanların
cirit attığı bir çöp dağına dönüşmüştü.
İsrail'den
tırlarca giyim eşyası gelmişti. Depremzedeler çadırkente kabul kuyruklarında
(Adapazarı'nda elektrik olmadığı, jeneratörlerse mazotsuz kaldığı için fotokopi
çektirmeye civar ilçelere-illere gidiliyordu.) ya da yıkılan, ağır hasarlı
evlerin bildirim kuyruklarında veya devlet tarafından verilecek kira yardımını
alabilmek için gerekli evrakları ve imzaları toplama derdindeyken, "deprem
bölgesine yardım etme" bahanesi ile Sakarya'ya dışarıdan gelen yüzlerce kampçı-dağcı, o
giysi tırlarını yağmalıyordu. Güvenlik, sıra filan hak getire.
Bu
gibi yardımları takip ederek depremde hiçbir kaybı olmadığı halde, evlenecek
oğlu için eşya yardımı alan, baştan aşağı ev döşeyen öğretmen gördüm, komşuyduk.
Malum; okullar açılamadı o sene ve isteyen öğretmenlerin çoğu başka illere
acilen tayin oldu gitti, gitmeyenlerden kimileri "daha fazla nasıl yardım alırım" işlerini organize etti. Fakat haklarını yemeyelim, kimi dürüst öğretmenler
çadırkentlerin yönetimlerinde görev alarak topluma fazlasıyla yardımcı ve
yararlı oldu.
Birçok
ağır-orta-hafif hasarlı ev soyuldu. Ülkenin tüm hırsızları Adapazarı'na ek
seferler koymuştu. Devletin ulaşamadığı yerlere hırsızlar ulaşıyordu. Nasılsa
kapılar pencereler açıktı, kim nereye giriyor, nereye gidiyor belli değildi.
Benim
evim de soyuldu. Hep de öyle böyle değil, bir gecede tüm eşyamızı taşımışlar,
hatta parkeleri bile sökmüşlerdi. Eşyaların 20 derece yan yatmış apartmandan
taşındığını gören karşımızdaki tanıdık marketçi sormuş: "Orhan abinin
eşyasını köye götürüyoruz, o bizi orada bekliyor" demişler. Römorklu bir
traktörle taşımışlar. Hangi köy bilen yok, zaten benim köyüm de yok. Makedonya muhaciriyiz direkt Adapazarı'na yerleşmişiz.
Depremin
akabinde, ben de "işyerimiz soyulmasın" diyerek onun önündeki çocuk
bahçesine çadır kurmuş nöbetteydim. Zira hırsızlıklar hep ticari bölgelerde,
özellikle de kuyumcuların bulunduğu mıntıkalarda oluyordu. Haliyle geceleri
dükkânları beklemek gerekiyordu. Gün içinde de eve gidip bir göz atıyor, artçılarla iyice yan yatan binaya cesaret edebilirsek giriyor, ufak tefek
eşyaları bilinçsizce toparlamaya çalışıyor, en çok da enkazlardan yeni çıkarılan cesetlerin teşhis ve cenaze defin
işlemleriyle uğraşıyorduk.
Traktörlü
taşınmayı gören ve kendi işyerini bekleyen karşı sıradaki marketçi arkadaşım bana telefon açıp
soramıyor, çünkü ne cep ne de ev telefonları çalışmıyordu. Gecenin o
karanlığında adamlar bir çırpıda nasıl toparladılar onca ev eşyasını bilmem.
Neyse
ki traktörün plakasını almışlardı. Ertesi gün koşa koşa karakola gittim.
Komiserin başı sargıda, sol kolu alçıda. Kovdu beni; "Benim çocuğum ölmüş,
sen gelmiş evim soyuldu diyorsun. Kapın-bacan her yer açık, başında
bekleseydin!" diyerek. Ne bir tutanak, ne bir keşif yapılmadı. Plakayı
sordurduk bir tanıdık aracılığıyla, bir kamyona ait çıktı. O da aynı tarihte
Suriye'de imiş, iyi mi!
1999
Depremi'nden sonra Serdivan'daki Olimpiyat Evi'nde sportif izcilere ayrılan
bölümde, Sakarya Üniversitesi'ne gelmiş ancak nasıl olduysa izcilerin deposuna
girmiş 2 yüze yakın değişik özelliklerde yüksek kalitede çadır, eksi
derecelerde kullanılabilecek 5 yüze yakın uyku tulumu ve odalar dolusu bilumum
kamp malzemesi vardı. Beş sene geçmedi, bir tane mat dahi kalmadı. Oysa ne
değerli malzemeydi oradakiler. Ant içmiş tahtalı izcilerdi buranın sorumluları.
Artık kim ne yaptı bilinmez...
Diyeceğim
şu; bugün Sakarya Demokrasi Meydanı'na Sakarya Büyükşehir Belediyesi iki tır
çekmiş, Elazığ ve Malatya depremzedeleri için giysi yardımı topluyor. Yahu o
insanların hiç mi giysisi yok? Hiç mi konu komşusu akrabası yok? Senin hava
sıcaklığı sıfırın altına inmeyen iklimde giydiğin eskimiş giysin, sıfırın
altında ne işe yarar? Nerede o 1999 Depremi'nde dağıtılan hatta yağmalanan tonoz
tipi kışlık çadırlar, sobalar, ısıtıcılar? Kim bilir hâlâ nerede saklıyorsunuz?
Onları yollasanıza, eskimiş olsalar da epey iş görebilirler.
Tabii İstanbul Depremi olacak korkusuyla saklıyorsunuzdur.
1999'da dağıtılan battaniyeleri belki şimdi hâlâ evinizde kullanıyorsunuzdur.
Siz de haklısınız...
Yorumlar
Yorum Gönder