YAŞASIN SORUMSUZLUK!


Yerel olmadan bölgesel, bölgesel olmadan ulusal, ulusal olmadan evrensel olunamaz. Yerelde sorumluluk almadan, basarıyı kanıtlamadan ulusal ya da evrensel anlamda başarılı olmak mümkün değildir. Başarıdan kaçılmaz; doğru, dürüst yapılan her iş, başarıyı da en kısa zamanda beraberinde getirir.

50 yıl öncesinde temeli atılmış, geçen süreçte iyice harabeye dönmüş, içine goygoycuların doluştuğu bir yapıyı restore etmek ya da yıkıp yeniden inşa etmek için önce goygoycuları dışarı çıkmaya/çıkartmaya ikna etmek gerekir. Yoksa goygoycular tarafından linç edilmek işten bile değildir. Çıkarları aynı olmayanların birliğinden, bütünlüğünden söz edilemez.

20-30 yıl öylece uzaktan seyredip -iş işten geçtikten sonra- hep son 10 günde sayfalarca methiye ya da karalama yazmak, “havanda su dövmek“ ile eşdeğerdir. Bunlar ancak cenazenin önünden, arkasından yapılan okumalar gibidir. Bir iş zamanında ve doğru şekilde yapılacaksa bedelini ödemek, ter dökmek, cefasına katlanmak gerekir. Cefasını çekmeyen sefasını süremez; sürmeye yeltenmemeli. Emeksiz aş olmaz.
***
Yetkili olan, kanuni sorumluluğu da üstlenmelidir. Kanuni sorumluluk üstlenmeden, risk almadan verilen sözde yetkiler bir şey ifade etmez, sadece “yetkiliyim“ demek yetmez. İnsanlar aptal değil! Arkanızdan teneke çalarlar duymaz, görmezsiniz. Bugün var sanılırken, bir bakarsınız ki aslında hiç olmamışsınız.
***
Atasözlerine kulak vermelidir. Ne demiş atalarımız;
“Doğmamış çocuğa don biçilmez.“
“Dereyi görmeden paça sıvanmaz.“
“Dere geçerken at değiştirilmez."
“Bal, bal demekle ağız tatlanmaz.“
“Hacı hacıyı Mekke'de, deli deliyi dakkada bulur.“
“Birlikten kuvvet doğar.“
“Kervan yolda düzülür.“
“Lafla peynir gemisi yürümez.“
“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.“
“Bakmakla usta olunsa, kediler kasap olurdu.“
“Can çıkmayınca, huy çıkmaz.“
“Kol kırılır, yen içinde kalır.“
“Akıl yaşta değil, baştadır."
“Çok bilen, çok yanılır.“
“Aç ne yemez, tok ne demez!“
“Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz.“
“Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.“
“Meyve veren ağaç taşlanır.“
“Güneş balçıkla sıvanmaz.“
“Bozacının şahidi şıracı!“
“Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun.“
“Ne ekersen onu biçersin.“
“Rüzgâr eken fırtına biçer.“
“Kaptanın ustalığı fırtınalı denizde belli olur.“
“El elden üstündür.“
“Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz.“
“Maksat üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek."
“Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.“

Yılların süzgecinden geçmiş bu sözlere itiraz edecek değiliz. Bilim, sanat, kültür, teknoloji her ne kadar ilerlemiş olsa da atalarımızdan daha akıllı olduğumuzu ve daha çok şey bildiğimizi iddia etme aptallığını yapmayız. Bugün araba sürmeyi-yıkamayı bilenler, dedelerinin at binmeyi-tımar etmeyi bildiğini unutmamalı. İşlevine uygun bir ateş yakmayı bilmeyen elektrik mühendisi sanırım pek çoktur.
***
Ortaya konmuş sağlam bir vizyon ve bunu gerçekleştirecek artı enerjiyi açığa çıkaracak işgücü yoksa, durağanlık her ortamda devam eder. Vizyon ve enerji birleşince yenilenme ve değişim (inovasyon) kaçınılmazdır. Herhangi bir konuda aydınlanmak için yeterince emek harcamak gerekir. Yoksa gününüz, ömrünüz aydın olmaz! Diğer yandan, lambanın üstünü usulsüz kapatırsanız, yangın çıkması muhtemeldir. Tabi mahalleyi toptan yakmaksa niyet; bunun için pekçok değişik yol bulunabilir. Önemli olan her zaman makul, dengeli ve zeki olmaktır. Bir bardak suda fırtına koparmak da yersizdir. Kendi çalıp, kendi oynamaya benzer.
***
İster kişisel, ister kurumsal olsun; hedefler açık ve net olmalı ve kitlelerin ihtiyacına hitap etmelidir. Hedefe giden yollar iyi bir plan ve program dahilinde belirlenmelidir. Hedefi belli olmayan yolculuğun nerede son bulacağı bilinmez, dahası hedefi olmayan yolun sonu da olmaz. Pusulasız, yol haritasız yola çıkan elbette kaybolur. Fakat pusulanın çalıştığından, yol haritasının doğru olduğundan da emin olmak gerekir. Bozuk pusula, yanlış harita çoktur ve herkes bunları elinize tutuşturmak için can atar. Bazen yanılıp aldığınız da olur elbet. Sonra, ayıkla pirincin taşını...

Tapduk Emre'nin şu sözlerini iyi anlayalım:
“Usülsüz vusül olmaz. Yola çıkmayan varamaz. Yürümek, ayakkabımızı eskitmek değildir emelimiz. Emelimiz varmaktır. Yol birdir, bire varır.”
***
Siyaset üstü olmak, doğrudan siyasi bir tercihtir. Siyaset üstü olmak en basit ifadeyle bir aldatmacadır ve aslında siyasetin daniskasıdır. Siyasetin üzerinde olmak için öncelikle her türlü alt siyasi kimliklerden arınmış olmak gerekir. Var mı böyle bir varlık; mümkün mü? Ot bile bir amaç dahilinde vardır. Bilin ya da bilmeyin, görün ya da görmeyin; virüsten, balinaya kadar amacı olmayan bir varlık türü yoktur. Amacı olmasaydı zaten yok olur, var olmazdı. Yılların siyasetçisi olup da işine gelmediğinde, “siyaset yapmayalım” demek, kurnazlıktan başka bir şey değildir. Bunlara kanmamak gerekir.

***
Gençliği ilgilendiren konuları, gençlere bırakmak gereklidir. 65-70 yaşındaki bir kişinin gençlik konusunda söyledikleri, en az 40 yıl geriden gelir ki bugünün gençleri için bir şey ifade etmez. Olsa olsa akranlar arasında bir ağlaşmaya, öykünmeye, nostaljiye sebep olur. Buna da gerek var tabii, yoksa o yaş grubu ne yapardı! Fakat bugün, “Baylar, Bayanlar ve Sevgili çocuklar“ diye lafa başlayanların uzun ve güzelleme dolu söylevlerinden daha çok kişisel hâl ve hareketlerine, geçmişte neler yaptığına bakmak gerek. Ziya Paşa der ki: “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.“ Bu sebeple, ağzından bal ya da balçık dökülen ve izcilikten nemalanmanın derdinde olan bölücülerin ettiği birlik-beraberlik laflarına güven olmaz, onların içinde olduğu bir toplulukta, bin kere de denense birlik ve beraberlik asla kurulamaz.

***
4-5 beş yılda bir küçük adım atarak bir yere varmaya ömür yetmez. Beklemekle de ömür geçmez. Nice insan ömrü vardır -hacca giden topal karınca misali- öylece heba edilen. İyi de, karınca değiliz ki! Kore'deki Japonya'daki olimpiyatlara filan havayolu ile giderken hacca yürüyerek gitmek neden!? Eş-dost-ahbap-çavuş kalabalığının bir avazla söylediği ilahi ve güzellemelerle hac yolculuğuna çıkmaksa, kısa süreli bir gösterişten başka bir şey değildir. Bir kere gösteriş, haccın ruhuna aykırıdır. Doğru bir yola çıkmak için uygun araç seçilmeli, yol arkadaşları düzgün olmalı, önceden yol hazırlığı yapılmalı, işin ruhuna uygun düşecek davranışlar topyekûn sergilenmelidir. “Ben yaptım oldu!“ anlayışıyla olmaz! “Ben yaptım oldu“ demeye meyilli insanların yönlendirmeleriyle de olmaz! Uzaktan sessiz-sakin ve mütebessim ifadeyle seyreden, aradan rol kapmak için fırsat bekleyen abilerle de olmaz! Kapı dışarıdan çalınsa da, daima içeriden açılır. Kapıyı açan olmadıktan sonra, aylarca-yıllarca kapı çalmanın anlamı nedir? İlla içeri girilecekse başka bir yol aranmalıdır. Aranmıyorsa, o halde amaç içeri girmek değil, gürültü yapmaktan ibarettir.

4 yılda bir yapılan tam turlu koşularda seyircilerin tezahüratını daha iyi duyabilmek için en dış kulvarda koşmayı kabul etmek, yarışa en iç kulvarda koşandan önde başlamayı gerektirir. Yarışa önde değil de aynı hizadan, hatta daha geriden başlanıyorsa, bu yarışı iç kulvarda koşana peşin avantaj veriliyor demektir. Bu durumda koşulan yarışı kazanmak ancak mucizelere bağlıdır. Seyircinin lehte yaptığı tezahürat çoğunlukla yarışı kazanmaya yetmez ancak dış kulvardan ve geriden koşmayı kabullenmek koşulan yarışı pekâlâ meşru kılar. Bu nedenle dış kulvardan koşanlar sık sık değiş(tiril)se de iç kulvarda koşanlar pek değişmez.

***
Kartal, pençesini geçirdiği avı çıkarabildiği kadar yukarılara çıkarır ve oradan boşluğa bırakır ki avını kolayca öldürebilsin. O nedenle ufkunuz genişledikçe daha dikkatli olmak zorundasınız, yükseldikçe gördüğünüz panoramaya aldanmayın. Unutmayın! Avcı, kartal da olsa, ağzından bal dökülen bir insan da olsa hiçbir avcıya güven olmaz.
***
Şimdi bunları neden mi yazdım?
Valla sorumsuzluğun tadını hep başkaları mı çıkaracak! Biraz da ben çıkarayım dedim. Hem daha sorumsuzluğumun baharındayım ben... Yaşasın!

Yorumlar

Popüler Yayınlar