İZCİLİKTE ÖDEV BİLİNCİ VE GÖREV ÜSTLENME


Dünün uzayan günleri, bir türlü gelmek bilmeyen akşamları, hafta sonları… Şimdi nasıl da birbiri ile yarışıyor değil mi? Son yılların ortak bir tespiti ile açıklanıyor bu durum: Zaman hızlandı.

Elbette bu tespite akılcı bir açıklama getirilebilir: Birim zamanda muhatap olduğumuz etkileşim, bilgi iletişimi öylesine arttı ve her geçen gün daha da artıyor. Bu nedenle birim zamanda çözmek, yoluna koymak, halletmek durumunda olduğumuz her olay ve sorumluluk alanımıza giren her şey de buna bağlı olarak hızlandı ve giderek de hızlanıyor, çoğalıyor.

Kuşkusuz, yaşam periyotlarımızda ve ilgili olduğumuz alanlarda şu veya bu ölçüde karıştığımız, katıldığımız, karar oluşturup sonuç aradığımız her konuda hızlanan bu sürecin etkilerinden kendimizi soyutlayamıyoruz. Çünkü her birimiz, yaşam sürecindeki kararlarımız ve katılımlarımızla yakın, orta ve uzak geleceği şekillendiriyoruz. Yapıp ettiklerimiz, düşüncelerimiz, kararlarımız veya kararsızlıklarımız, eyleme dönen veya dönmeyen hemen her düşünsel aktivitemizle geleceği şekillendiriyoruz.

Geleceğin oluşturulmasının sadece, hep gündemin ön sıralarında olan ve hatta hep gündemi oluşturan “toplum liderleri”nce sağlandığını düşünmek aslında çok yanıltıcı bir önyargı olacaktır. Elbette her birimizin her yapıtı ünlü bir yazarın kitabı gibi piyasada yayınlanmıyor veya ünlü bir ressamın eseri gibi izlenmiyor. Fakat onlar, biz fark etmesek de, istemesek de geleceğin oluşmasında derin izler bırakarak yerlerini alıyorlar. Çoğu eylem, çoğu düşünce, çoğu katkı ve katılım gölgede, kapalı ve “isimsiz” kalıyor. Fakat geleceğin oluşumunda çok belirleyici olabiliyor, geleceğe etkin ve kalıcı katkı sağlayabiliyorlar.

İnsanlığın bugününü ve geleceğini etkileyen birçok olayın oluşumunda görünen/bilinen aktivitelerin arkasında, dünyanın geleceğini şekillendiren birçok olayda görünmeyen ve asla bilinemeyecek olan insanın veya insanların katkısı vardır. Bir anlamda geleceği, olumlu ve olumsuz yanları ile aslında bilinmeyen ve hiç bilinemeyecek olan aktörlerin tutum ve davranışları kuruyor/kurguluyor. Dünyanın ve yaşamın, sözlere dökülünce pek “dokunaklı” gelen gerçeğidir bu: Aktörler ve faktörler, eder-değer dengesini kurar ve geleceğe taşırlar...

Tam da bu noktada “İzciliğin Evrensel Değerleri” gündeme geliyor… Zaten İzcilik, Sözü ve Töresinin ışığında, hiçbir ayrım gözetmeden topluma yardımcı ve yararlı olmaya çalışan “dürüst ve adil” gönüllü izci ve liderler yetiştirmeyi, evrensel barışı bu yolla tesis etmeyi hedefliyor mu? Dünya İzcilerinin bu misyonu, başından beri sözünü etmeye çalıştığım “doğal gelişme süreci” ile ne kadar da uyumludur… İnsanlığın olumlu yönde gelişmesi, Dünya’nın geleceğine insana yakışan “onur, asalet, iyilik, güzellik” ile yön verilmesi, her türlü talebin önünde değil mi?

“İzcilikte ödev bilinci ve görev üstlenme” tanımlaması işte bu düşünceler içerisinde çok daha önemsenir ve “kaçınılmaz”dır.

Bir kere; İzci olabilmek, bir üniteye/birliğe aidiyet duymak, izci kardeşlerine gönülden tam bağlı olmak düşüncesi bile başından başlayarak attığımız her adımda bize yeni görevler yüklemektedir. Hatta bu yanı ile “İzcilikte görev üstlenme” kavrayışı çok daha öncelikli şeyler çağrıştırır: "Kendimden önce Obam, Obamdan önce Oymağım…"

Şimdi düşüncelerimizi İzciliğe ilk adım atılan acemi/aday izci günlerine yöneltelim. Oba üyelerinin yeni gelene nasıl izciliği öğretmek için canla başla didindiğini, yardımcı olduğunu hatırlayalım. Obabaşının ve Ünite Liderinin yönlendirici davranışları, daha ilk günlerden “İzcilikteki ödev/görev bilinci” misyonunu anlatıyordu.

Daha bilgili, becerili, donanımlı, ideal bir izci olmak; aidiyet duyduğu obanın toplam kalitesini ve birlik ruhunu yükseltmek için çabalayan; yani, “İzci Sözünü verirken arkasında durulması gereken” bir kardeşimize her yönden destek olmak ödevimizdir. Elbette ona balıktan daha ziyade olta vermek, kendi çabasıyla başarmasını ve hak etmesini sağlamak da ödevimizdir. Bu ödevi yerine getirdiğimiz, asla bilinmeyecek ve bilinemeyecek olsa da bunun birincil amaç ve ödevlerimizden olduğunu izcilik kazanımlarından öğreniyoruz. Ödevimiz sadece kardeşlerimize yardımcı ve yararlı olmak mıdır? Hayır; İzciler kendinden, ailesinden, içinde bulunduğu toplum, doğa ve çevrenin yaşanabilirliğinden (habitat), barıştan, elinden gelen en iyi işi yapmaktan, üretmekten velhasıl Dünya’daki iyilikten, güzellikten sorumludur.

İşte o nedenle, ille aramasak, sorumlusu biz olmasak da “karşılaştığımız ve varlığını tespit ettiğimiz her sorun”, biz İzciler için çözmek durumunda olduğumuz bir sorun haline dönüşüyor. Üstlenmek durumunda olduğumuz “ödevimiz” oluyor.

“İzcilikte ödev bilinci ve görev üstlenme” tanımı İzcilik kıdemi ile birlikte büyür, ilk güne göre farklılık içerir. Başlarda en basit görevler bile zor gelirken, izcilikte ilerledikçe en zor görevler bile basitleşir.

Şüphesiz “görev” ile tanımlanan herkes için aynı şey olmalı ancak, “içerik ve görev hedefleri ve görevin ele alınış biçimi” açılarından ayrılık gösterdiği aşikârdır.

Uzun, dikenli, taşlı yolların duygularımızda yarattığı ve her birimizi etkileyen olumsuzluklarından sıyrılmak için âdeta sığındığımız İzcilik, bugüne kadar aslında duygularımızın beklentilerini doyuran evrensel felsefesi ve birer yaşam kılavuzu olan temel değerleri ile bizi tanıştırır. Tamamen yoksun olmamakla birlikte, toplumun sevgi, anlayış, tolerans, empati gibi insan ruhunun çok temel ihtiyaçlarındaki yetersizliği veya düzensizliği, taassup ve cehaletin yarattığı kaos, İzcilik içinde düzene kavuşur. Onur, azim, liyakat, sadakat ve disiplinle bütünleşir, doğal bir asalete dönüşür.

Her bir İzci, İzcilik Kardeşine ve şüphesiz diğer insanlara dil, din, ırk, cinsiyet vb. farklılıkları dikkate almadan sevgi, hoşgörü, anlayış gösterme, gerektiği yerde yardım etme ve destek olma yükümlülüklerini ödev bilinci ile benimser. Bu olumlu potansiyel davranıştan hem İzcinin obası, ünitesi, birliği ve hem de başta ailesi olmak üzere çevresindeki diğer insanlara da dalga dalga yayılan olumlu yansımalar olacaktır.

“İzcilikte ödev bilinci ve görev üstlenme” konusunda sarf edilen ve sarf edilecek olan çabaların, çok daha etkili olarak olumlu hedeflere ulaşması için “olmazsa olmaz” bir gereklilik daha var kuşkusuz… Türe Yolu’nda ilerleyişin aksamaması için izci ünitelerinde “ödev/görev üstlenme…”

İzciliğe adım atılan ilk günden başlayarak bu konuda tüm kardeşlerimizin, özellikle de genç lider kardeşlerimizin İzcilik faaliyetlerinde ve ritüellerinde çeşitli görev ve sorumluluklar üstlendiklerini görmek, “onların yetişmesine rehberlik edenlere” çok büyük mutluluk ve kıvanç verir.

Kuşkusuz İzcilik faaliyet ve ritüellerinde görevlerin üstlenilmesinde “o görevi en iyi üstleneceğini, elinden gelenin en iyisini yapacağını” tahmin ettiğimiz kardeşlerimizin gönüllü olması da çok önemlidir. Çünkü öyle bir durumda, göreve istekli ve performansına güvenebileceğimiz kardeşimizin önünü açmak, hatta onun lehine kendi görev arzumuzun önüne geçmek ve o kardeşimizin görevini başarması için yüreklendirilmesi de ödevimizdir.

Evet, çünkü İzcilik bizim, ailemizin, kardeşlerimizin, yakınlarımızın, ülkemizin ve insanlığın geleceği için her yaş ve aşamadan kardeşlerimizle omuz omuza, güvenle yürüyebileceğimiz bir yoldur ve Türe Yolu dediğimiz bu yolda birlikte yol almanın “en önemli ödev” olduğu bir gerçektir ve “Gerçek İzcilik” gereğidir…

İzcilik, BİZ olabilmek için, “Kim?” diye seslenildiğinde, “Ben” diyerek ileri atılmaktır.

Biz Birlikte İzciyiz… DAİMA!

Yorumlar

Popüler Yayınlar