ÇOCUKLUĞUMU ARIYORUM


Çocukluğumu Arıyorum

Küçüktüm! Her yaz sonu anneannemlerin bahçesinde annem, teyzem, yengem odunluğun yanındaki şeftali ağacının altına yaygı yayar, tarhana tutar, salça yapar, erişte keserdi. Bazen mantı dökülür kuzinede fırınlanırdı, bazen de bahçede yakılan ateşte reçel-pekmez kaynatılırdı. Şeftali ağacının dallarına içi tuzlu yoğurt dolu torbalar asılır, keş yapılırdı. Torbalardan damla damla süzülen suyu, torbanın altında durup içmeye çalışır, başımıza-omuzlarımıza dökülenlerle gün boyu ekşi ekşi kokardık...

Her şey ihtiyaçtan fazlaca yapılır, konu komşuya dağıtılırdı. Ziyarete gelecek ya da bizim ziyarete gideceğimiz uzak akrabalara da ayrılır, torbalanır, hazırlanırdı. En çok Bursa Yeniköy'deki akrabalarımızın gelmesine sevinirdik, zembil zembil zeytin getirirlerdi. Ya ham olurdu ya da evde salamura edilmiş, selede dinlendirilmiş... Bulduk mu, erik gibi yerdik, tuzsuz ekmek eşliğinde.

Orhangazi'den otobüse binerken bizim için alınmış oyuncaklar da olurdu hediyelikler içinde. Kâh içine yeterince su doldurulup imbiğinden üflenince kuş sesi çıkaran testi görünümlü toprak düdükler, kâh sopası avuçların içinde ileri geri hareket ettirilince iplere bağlı minik boncukların gövdeye çarpmasıyla "pata pata" diye ses çıkaran el davulları... Basit oyuncaklardı, ama ne eğlenirdik. Davul patlayana, düdük testi kırılana kadar bahçeyi seslendirirdik ya da bir komşu teyze penceresine çıkıp bize çıkışıncaya kadar. O zaman sıra, İzmit'te verilen molada alınmış pişmaniye ile ağzımızı, burnumuzu doldurmaya gelirdi.

Sonra büyüdük, modernleştik, apartmanlara yerleştik, hazır-paket gıdalarla tanıştık. Yıllarımız öylece geçti. Şimdi yaş aldıkça o günlerin kıymetini daha iyi anlıyorum.

Kuzinede pişirilmiş kabak böreği yememişsen, yoğurtlu böreği tatmamışsan, yaz kış yakılan kuzinenin üzerinden hiç eksik olmayan güğümün içindeki suyun ısınırken çıkardığı tıslamayı duymamışsan hayatında bir şeyler eksiktir. Şimdiki elektrikli su ısıtıcılar kadar yaygaracı değildi. Güğümün çıkardığı tıslama sesi, saatin ritmik tik-tak'larıyla karışır, uyku verirdi. Mutfak sedirine kıvrılıp huzurla uyurdum, kuzinede pişmekte olan bir tepsi kurabiyeden yayılan mis kokuyla. Bilirdim ki uyanınca süt ve kurabiye beni karşılayacak.

Zamanede ne böreklerin-kurabiyelerin kokusu aynı koku, ne de saatin tik-tak'ları... Taze fındığın-cevizin bile tadı aynı tat değil! Bundandır her yaz sonunda "kışa hazırlığı" bahane edip mutfağa girmem. Özlemden canım, sadece özlemden... Çocukluğumu arıyorum...

Bu sene ayva reçeli de yapacağım; bakalım aynı kokacak mı, aynı tat tutacak mı?

Yorumlar

Popüler Yayınlar