OKUDUKÇA ÖĞRENİYOR, ÜZERİNE DÜŞÜNÜYORUM


 

“Yanlış temel üzerine doğru bina inşa edilemez.”

 

“Türk İzciliği ile Lider Eğitiminin Tarihi” isimli kitabı iki gündür sindire sindire inceliyorum. Türkiye İzciliği ile ilgili bilmediğim meğer ne çok şey varmış diye de hayretler içindeyim. Bu nedenle kitabı yayınlayan Prof. Dr. Gökhan Uzgören ve Birol Karakuş liderlere tekrar teşekkür ederim. Kitap beni izcilik tarihinin ara sokaklarına soktu diyebilirim. Zira yıllardır ana caddelerde gidip geliyor olmaktan zaman zaman sıkıldığım olmuştur. Fakat bu ara sokaklar, İstanbul ve Ankara’nın ara sokakları, Anadolu ve Trakya’nın ara sokakları maalesef yok. Sanırım bunun nedeni, belgeye dayalı bir kitap hazırlamak istendiğinde elde olan belgelerin neredeyse tamamının Ankara veya İstanbul kökenli olması.

İzcilik 1910’da ilk olarak Edirne ve Manastır’da eşzamanlı olarak başlar. Bundan önce Kudüs’te de izcilik benzeri bir faaliyetin yapıldığı belgelere dayanarak söylenir. Gelgelelim Balkan Harbi’nde Edirne işgale uğrayınca, Edirne Muallim Mektebi öğrencisi olup okul müdürü Nafi Atuf Kansu öncülüğünde izcilik faaliyetlerinde bulunan gençler tahsillerine devam etmeleri için 1911-1912 öğrenim yılında İstanbul liselerine yerleştirilirler ve 1912’de İstanbul liselerinde eş zamanlı olarak düzenli İzcilik faaliyetleri başlar. 1908’den beri hafta sonlarında İstanbul levantenlerinin ve sosyetesinin Mecidiyeköy civarında doğa gezileri ve piknikler yapmasına öncülük eden lise beden eğitimi öğretmenleri Ahmet ve Abdurrahman Robenson kardeşler de İstanbul’da başlayan izcilik faaliyetlerine adapte edilirler. Böylece İstanbul izcilikle tanışır. Ama ne tanışma!

Yok kısa pantolon giyiyorlar; yok boru-trampet çalıp her cuma günü gürültü yapıyorlar, yok kâfir âdetlerine özeniyorlar, yok bunlar İngiliz ajanı, yok bunlar din düşmanı vs... İstanbul gazetelerinde izcilikle ilgili aleyhte pek çok haber ve makale yer alır. Ne zaman ki muhafazakârlığı ile tanınan ve pek saygı duyulan devrin İstanbul Üniversitesinin Rektörü kısa pantolon giyip bir cuma günü izcilerin önünde Beyazıt’tan Taksim’e kadar uygun adım yürür, bu sayede izcilik bir nebze olsun kabul görür. Kısacası izcilik, kısa zamanda gündelik politikalara alet edilmiş ve bana göre, zamanın İstanbul’una izcilik bir hayli büyük gelmiştir. Tıpkı Cumhuriyet döneminde Eğitim Enstitülerine yapıldığı gibi; benzer politizasyon çabaları, kulaktan kulağa yayılan benzer söylentiler, benzer iddialar ve iftiralar...

Konumuzla hiç ilgisi yok: 1907’de Brownsea adasında (Dorset, İngiltere) yapılan ilk kampla izcilik hareketini başlattığı kabul edilen Lord Baden-Powell’ın eşcinsel bir ırkçı katil olduğuna dair dünya genelinde dönüp dolaşan bir söylence dahi vardır. Kurucuyu rahat bırakmayanlar, seni-beni hiç rahat bırakır mı!?

Bugün de yurttaki sivil izcilik kuruluşları, aynı karanlık kafa yapısına karşı mücadele etmeye devam etmiyor mu? Bir yanda izciliği çağdaş yöntemlerle yüksek seviyede yapmaya çabalayanlar var, diğer yanda izciliği dini öğretilere dayandırmaya çalışanlar… Bir de her devrin adamı olup izcilik üzerinden rant elde etmenin peşinde koşanlar var ki bunların derinine hiç inmeyelim. Öyle ki alameti kendinden menkul yapılar parasını verene, çoğu internet ortamında yapılan göstermelik faaliyetlerle hiçbir yurt ve dünya kuruluşunda geçerliliği olmayan izci liderlik sertifikası ya da iki-üç tahta işareti sertifikası satabiliyor. Alan razı, satan razı! “Meydanı boş bulan kurnaz veteranlar, izcilik idealleri sertifika ya da tahta işareti almaktan öte olmayan ve gerçek izci liderliğinden bihaber kişileri etrafına toplayıp, salt kulaklarından taşan egolarını tatmin için kamp ya da eğitim organizasyonları yapıp hem eğleniyor, hem izcilik üzerinden şahsi rant elde ediyorlar. Pandemi koşullarının verdiği sıkıntılı günleri fırsat bilerek ve ekonomik zorluklar sebebiyle izciliği ve hatta kendi izcilik geçmişlerini iyice ayaklar altına almışlar” diyelim ve bu konuyu geçelim. Nasılsa yeni nesil çocuk ve genç izciler, kimin izini takip edeceğini iyi biliyor.

Osmanlı dönemi izciliğinde beni en çok ilgilendiren konu izci ünitelerinin askerliğe benzer bir düzende yapılanmasıdır. Yani Altınordu yapısı… Bir de Mirliva Mustafa Kemal’in izcilik hakkındaki raporu vardı ki sonradan öğrendiğime göre o yazının M. Kemal Atatürk ile hiçbir ilgisi yoktur ve rapor 1. Dünya Savaşı sonrasında yazılmıştır. Atatürk’ün Genç Dernekleri Müfettişliği filan da bir Türk izci efsanesidir. Rapordaki isim ve tarih 1969 yılında değiştirilmiştir. Değiştirenler zamanın önde gelen, bugün dahi isimleri saygıyla anılan izci liderleridir. Bu başlı başına irdelenmesi gereken bir konudur o nedenle detaylarına girmeyeceğim. Ancak şu kadarına değinmeden geçemeyeceğim: Kendini ahlakça dürüst tutacağına dair ant içmiş üst düzey izci liderleri nasıl olur da böyle bir sahtekârlığı bilerek ve isteyerek yaparlar. Aklım havsalam almıyor, -ben muhalifim ya hani- bugün yaşasalar her halde fularlarına yapışırdım.

Tarih 29 Ekim 1924, yer Sultanahmet Meydanı. Cumhuriyet’in ilanının birinci yıldönümü kutlamalarında bir geçit resmi yapılacaktır. İstanbul (Erkek) Lisesi izcileri tören alanına gelirler, bir de ne görsünler: Galatasaray Lisesi izcileri onlardan önce gelmiş ve en ön sıraya yerleşmiştir. Oysa alfabetik dizinde İstanbul (Erkek) Lisesi eski yazının ilk harfi olan “elif” harfiyle başlamaktadır ve ilk sıranın kendilerine ait olduğunu söyleyerek en öne geçmek isterler. Galatasaray Lisesi izcileri ise kendi oymaklarının İstanbul (Erkek) Lisesi oymağından daha önce kurulduğunu, bu sebeple en ön sıranın Galatasaray Lisesi izcilerine ait olduğunu söylerler. Konuşma tartışmaya dönüşür; tartışma büyür, İstanbul’un iki güzide lisesinin izcileri birbirine girer, büyük bir meydan kavgası yapılır. Emniyet güçleri yetişir, kavgayı güçlükle bastırır.

Düşünebiliyor musunuz; İzcilik Töresine (Türesine) uyacağına ant içen izciler (O zamanın İzci Andında da vardır.) bütün izcilerin birbiriyle kardeş olduğunu unutur, Cumhuriyetin daha ilk yıldönümünde birlikte omuz omuza yürümek yerine okul aidiyetini, izcilik aidiyetinin ve İzcilik Töresinin önüne koyarlar. İzci giysileri içindeyken birbirlerine yumruk sallamaktan, birbirlerinin sırtında izci sopalarını kırmaktan çekinmezler. Maalesef iki yanlıştan bir doğru çıkmıyor. Türkiye İzciliğindeki birbirini çekememezliğin ilk nüvesi herhalde bu kavga olmalı diye düşünüyorum. Çanakkale Savaşları’nda mezun yerine şehit vermekle övünen her iki lisenin izci oymaklarının durumu daha Cumhuriyet'in ilanının ilk yılında böyleyse; varın Türkiye İzciliğinin hangi temeller üzerine kurulduğunu, ne kadar doğru başladığını siz düşünün.

Sonuç, iki yıl boyunca bütün okullarda izcilik yapılması yasaklanır. 1926’da ise Ankara’da yapılacak geçit resminde yer almak üzere izcilik yeniden başlatılır ve izciler Ankara’ya davet edilir. Yani tören izciliği resmen başlar…

1955’te Türkiye İzciler Birliği Ankara merkezli olarak kurulur. İstanbul’da da şubesinin açılmasıyla başta Trakya illeri olmak üzere kısa sürede yurt genelinde izciliğin evrensel amaçlarına yönelik gerçek izcilik çalışmaları başlar. Ancak T.İ.B.’yi kuran, yaygınlaştırıp geliştiren izci liderlerinin, 1968’te çıkarılan İzcilik Yönetmeliğini hangi statükocu anlayışla hazırladıklarını bilemiyorum. Devlet kurumlarında yönetici olmak galiba bunu gerektiriyor olmalı. Yoksa, T.İ.B. içindeki aynı kişiler merkezi/kurumsal aidiyeti öne çıkarmak için İzci Andını dahi göz ardı ederek, izcilikle ilgili yazılmış bir raporun altına neden Mirliva Mustafa Kemal adını, imzasını montajlayıp yayınlamayı kendilerine hak görebilsinler, yurt izcilerini yıllarca aldatmayı iş edinsinler ki!

2014’te Trakya İzciler Birliği Federasyonu (TİB) Sakarya merkezli olarak kurulurken adının neden “Trakya” olarak alındığı da işte burada iyice açığa çıkıyor. Hem Trakya’nın T’si ile T.İ.B. kısa adı rahatça kullanılır; hem de Türkiye’yi Arap/Ortadoğu İzci Bölgesinde görmek isteyen kimi işgüzar dünya izci organizasyonlarına, “Trakya, coğrafik olarak Avrupa’nın parçasıdır” mesajı net olarak verilir. TİB’nin ilk kuruluş toplantısı 11 Haziran 2014’te Edirne’de yapılarak Nafi Atuf Kansu’nun bugünkü Türkiyenin sınırları içinde başlattığı ilk izcilik çalışmalarına gönderme yapılmış ve saygı gösterilmiştir.

Geçtiğimiz 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Trakya İzciler Birliği Federasyonu (TİB) ve İzmir Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile herkese açık davetiye çıkarılan bir tören yapıldı. Bu törene, WOSM, WAGGGS, OWS, WOIS, ISVG üyesi 11 ülke teşkilatından üst seviyede izci liderleri katıldı. İki dünya teşkilatının kurucu başkanları İzmir’e geldi. İzmir ve Muğla Büyükşehir Belediyeleri ile civar ilçe belediyelerinin en üst düzeyde temsil edildiği törende, Dünya izciliği içinde bir ilk olarak, İzmir “Dünya İzci Başkenti” olarak ilan ve kabul edildi. Tören için yapılan açık davet tam bir ay önceden yapıldı ve sosyal medyada her hafta yeniden yayınlandı. Türkiye İzciliği için önem arz ettiğine inanılan kişi ve kuruluşlara özel mesajlarla resmi davetiyeler yollandı. ABD’den, Kanada’dan, Birleşik Krallık’tan, hatta dünya haritasında yerini bulmakta zorlanacağımız Paraguay’dan, Nepal’den, Morityus’tan (Mauritius) duyup gelenler oldu da, yurt genelinde 9 ilden TİB izci ve izci liderleri katıldı da, Türkiye’den TİB dışından hiçbir kuruluşun temsilcisi gelmedi. Üstelik geleceklerini, o gün orada birlikte olmaktan onur duyacaklarını söylemelerine rağmen gelmediler. İzmir’de faaliyet gösteren ve sık sık görüşülen diğer kuruluşların izci liderleri de gel(e)mediler. Belli ki törene katılmaktan korktukları bir şey vardı… Hani izci cesurdu? Hani bütün izciler kardeşti? Çağırın beni kendi törenlerinize, ben gelirim. Kibir filan da yapmam, kendimi yüksek görmem, evrensel izci kardeşliğine inanırım zaar. Yegâne aidiyetim evrensel izcilik değerlerinedir.

Bakarsak, Türkiye’de herkes gerçek izcilik yapmak için yanıp tutuşuyor, izcilik denildi mi mangalda kül bırakılmıyor. Ama şu var; yurdum izcileri kendi yaptıkları izciliğin en iyi izcilik olduğuna inanıyor; herkes bir köşe başını tutmuş, gelmiş geçmiş en iyi izci liderinin kendi olduğunu sanıyor; herkes birbirine tepeden bakma telaşında... Yok böyle bir izcilik dünyası!

Madem en iyi izci sizsiniz, ispatlayın kardeşim! Örnek izcilik faaliyetleriyle ispatlayın, eğitim ve seminerlerin niteliği ile ispatlayın, uluslararası girişimlerle ispatlayın, dünya izciliğinde gördüğünüz kabulle ispatlayın, dünya izciliğinde üstlendiğiniz üst düzey görevlerle ispatlayın ya da uluslararası kalite tescil kuruluşlarından alacağınız ISO kalite standardizasyon belgeleri ile ispatlayın. Yok, hiçbiri yok! Ama söze gelince, “en iyi biziz, en baş izci benim” deniliyor. Dört yılda bir jamboreeden jamboree’ye gitmekle de dünya izcisi olunmaz bilesiniz!

Haydi anladık diyelim! Kendi dukalığında herkes mutlu, herkes kendince izci, kendince izci lideri!

Ama bundan mutlu olmayanlar da var: İllegal HaDiSe peşinde koşanlar hemen resmi şikâyet dilekçeleri vermiş, TİB’nin İzmir’de yapacağı uluslararası faaliyetin/törenin engellenmesini istemiş, dilekçenin ekine de sadece sportif federasyonları ve spor kulüplerini bağlayan ve bağlısı oldukları devlet kurumunun epey eski tarihli yazılarını koymuşlar. Haliyle şikâyetleri, daha önce yaptıkları “illegal” iddialar üzerine verilmiş savcılık ve mahkeme kararlarına toslamış, illegal faaliyet iddiasının yersiz olduğu ve yasal zeminde yapıldığı ortaya çıkmış ve tören planlandığı şekilde yapılmış. Tören yapıldıktan iki gün sonra da -kendi üyelerine karşı kuyruğu dik tutmak için olsa gerek- sosyal medyadan demişler ki; “İnternette yer alan İzmir dünya izci başkenti haberinin federasyonumuz ve izcilik ile ilgisi yoktur. Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanununa alenen aykırı olarak düzenlenen illegal etkinliği düzenleyenler hakkında gerekli yasal süreç başlatılmıştır.” El insaf! Kim size bu faaliyetin sportif izcilik faaliyeti olduğunu söyledi? Bu açıklamadan anlaşılan tek şey, açıklamayı yapanların ya da açıklamayı yapmak zorunda kaldıkları siyasi/dini cemaat ağabeylerinin, bırakın dünya izciliği ve evrensel izcilik prensiplerinden haberdar olmalarını, daha nisan ayında çıkarılan spor kanununun sivil izcilik federasyonlarını bağlamadığından habersiz olduğudur. Demek ki hangi kuruluşun başında olduklarından, yetkilerinin hangi tip derneklerin üstünde ve ne kadar olduğunu bile bilmiyorlar. Yazık! Üzerinden yüz yıl geçtiği halde İstanbul (Erkek) Lisesi ve Galatasaray Lisesi izcilerinin tören sırası için meydan kavgası yaptıkları noktadan bir adım öteye gidememişler. 1924’te izcilik dışında bir yere daha fazla aidiyet duyan kavgacı izci teşkilatları kapatılmışlar. “Tarih tekerrürden ibarettir” denir; görünen o ki, olacağı yine o!

İzcilik kimsenin şahsi malı değildir, dünya genelinde anonimdir ve gerçek izcilik yapan herkesi desteklemek gerekir. Hatta dünyanın en büyük izcilik yapısı durumundaki WOSM, bir işbirliği platformudur, iktisadi işletmeleri yönetmek ve ulusal izci teşkilatları arasında koordinasyonu sağlamak için kurulmuştur ve “Hareket bir ülkede kurulmuş resmi bir teşkilat değildir. Bu nedenle tamamen anonimdir. Bununla ilgili de Ankara Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinin kararı ile bilirkişi raporu elimizdedir. Yani sivil izcilik yapıları, mülki idareden onaylı kendi tüzükleri çerçevesinde izcilik yapmakta, izciliği simgeleyen arma ve işaretleri kullanmakta, yurtiçi ve yurtdışında izcilik faaliyetleri yapmakta sportif izcilik federasyonundan bağımsız olarak hareket edebilirler. De bu illegalcileri, yalancıları, rantçıları, çağın bir hayli gerisinde kalanları, kapalı devre izcilik yapılabileceğini sananları, izci liderlik sertifikası satanları, paramiliter yeniçeri özentilerini nereye koyacağız?

Allah’tan gerçek izciliğin ne olduğunu bilen, “Türk İzciliği ile Lider Eğitiminin Tarihi”ne ışık tutan, izcilikte olgunlaşmış izci lideri kardeşlerimiz de var. Onlar sayesinde izcilikte neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bugün rahatça ayırt edebiliyor ve öğreniyoruz. Onlar bir nevi turnusol kâğıdı gibiler, bilgilerinden, tecrübelerinden faydalanmak 21. yüzyıl izcilerinin öz görevi olmalıdır. Buna ek olarak; daima kavgadan, çekişmeden uzak, evrensel izci kardeşliğine ve temel izcilik prensiplerine bağlı kalarak izcilik yapacağız. Yurtta ve dünyada Ankara’dan ya da İstanbul’dan başka yerlerde de izcilik yapıldığını, hatta dünyanın en üst seviyesinde izcilik yapıldığını gösterecek ve ispatlayacağız.

İzcilik ömür boyu süren bir öğrenme maratonudur, hayatın her alanına yansıtılabilecek felsefi bir yaşam tarzıdır. Bırakalım, Türe Yolu’nda herkes kendi kulvarında koşsun. Ancak hedef gerçekten izcilik yapmak, izcilerin yolunu aydınlatmak olsun. Kimi kendi yerel liginde oynasın, kimi dünya liginde… Yeter ki amaç; çocuk ve gençlere yeni bir vizyon kazandırmak, doğaya ve çevreye duyarlı, kanunlara, kurallara ve temel haklara saygılı, permakültür yaşama entegre olabilen, bilgi ve becerilerini hayat boyu geliştirmeyi öğrenmiş, başkalarına yardımcı ve yararlı olan, barıştan yana, tevazu ve kariyer sahibi, Cumhuriyet değerlerine sahip çıkan iyi insanlar, iyi vatandaşlar yetiştirmek olsun.

21. Yüzyıl Dünya İzcileri bizden bunları bekliyor…

En iyi izcilik dileklerimle…

Yorumlar

Popüler Yayınlar