Fotoğraf Üzerine

Söylediğim bazı sözlerin, sosyal paylaşım sitelerinde yaptığım bazı yorumların hedef kitleye ulaştığını ve tartışılır, konuşulur olduğunu bilmek sevindirici... Aksi hâlde boşa nefes tüketilmiş olurdu ki bu da yaşadığımız kentin kültürel-sanatsal gelişimi açısından kaygı verici olurdu. Demek ki hâlâ bir umut var...

Öyleyse konuşmaya tartışmaya dolaylı da olsa devam edelim… Bunları tartışmaya neden bu denli meraklı olduğum da aşağıdaki alıntıda saklıdır:

"Binlerce yıllık resim geleneği üzerine kurulmaya çalışılan fotoğraf doğal olarak düşünceleri ve tepkileri de beraberinde getirmiştir.” (Tunç Tüfekçi, “Fotoğrafta Resim Etkileri” Fotoğraf Dergisi, Sayı: 31, İstanbul.)

Günümüzde fotoğraf, isteseniz de istemeseniz de yaşamın her alanında var olduğuna ve sorumsuzca kullanıldığına göre; çekilen her fotoğraf olmasa da sanatsal kaygılarla çekilen fotoğraf, klasik sınıflandırmanın dışında kalan ‘yeniler’i içine alacak olan “çağdaş ya da teknolojik sanatlar” kategorisine koymakta herhangi bir sakınca yoktur. Ancak fotoğrafı “plastik sanatlar” kategorisine almak için fotoğrafın ‘çekilmesi’ değil, ‘yapılması’ gerekir. Sanırım bu tespit, neyin plastik sanat sayılıp sayılmayacağı konusunda en etkin ayrım olacaktır. Resim, heykel yaparken boya, fırça, çamur, modelaj kalemi kullanıyor olmak sanatçıyı ‘yapmak’tan alıkoymaz. Aksine sanatçının kafasında oluşturduğu imgeleri ortaya koymasına yardımcı olan unsurlardır. Sanatçı, kafasında oluşturduğu kurguyla plastik malzemeye bireysel bilgi ve becerileri nispetinde şekil verir. O nedenle yapılan iş eşsizdir, değerlidir, kişiye özeldir; ortaya çıkan şey ‘sanat eseri’dir. Bir başkası esere sahip olsa bile, sanatçısının bilgisi dışında eser üzerinde değişiklik yapma hakkı yoktur. Bu hak, yasa ile sanatçıya verilmiştir. Sanatçı, ortaya koyduğu eser üzerinde tek hâkimdir. Ressam, hangi boya markasının hangi rengini seçeceğine, ne şekilde bir aletle boyayı yüzeye süreceğine, katman kalınlığına, üslubuna kendi karar verir. Erk, sanatçının kendisindedir, bir başkasının müdahalesi söz konusu değildir. Heykeltraş ve mimar için de benzer şeyler söz konusudur. Yapılan işe sanatçının kontrolü dışında bir müdahale varsa, o artık özel değildir ve dolayısıyla sanat eseri olma vasfını yitirir.

Bu noktada konuyu dağıtmadan, başka yönlere sapmadan, farklı yaklaşımlarla saplamalar ve saptamalar yapmadan devam etmek çok zor olmakla beraber, kolay anlaşılır olmak adına denemekte fayda var…

Yan yana dizilmiş 3-5 fotoğrafçı aynı anda, aynı yönde, aynı görüntüye karşı basıyorlar deklanşöre. Hangisinin çektiği fotoğraf daha güzel olur? Bu soruya ben cevap vermeyeceğim; bir kendiniz cevaplayın önce!

Fotoğraf; resim, heykel, tiyatro, edebiyat, mimari, dans gibi temel sanatlarda sıklıkla kullanılan bir yardımcıdır. Tasarım ve kurgu sürecinde, fotoğrafın sabitleme-belgeleme-kanıtlama gücü yadsınamaz. Fotoğraflar üzerinden seçim yapmak/çalışmak/ispatlamak sanatçılara, koreograflara hem zaman kazandırmakta, hem anlık karşılaştırmalar yapmaya imkân tanımakta ve işlerini muazzam kolaylaştırmaktadır. Diğer yandan pekçok sanat dalı gibi fotoğraf da kendine başyardımcı olarak müziği seçer ki, müzik, en soyut sanat olarak diğerlerine yardımcı olmakta en başından beri son derece cüretkâr davranır...

Fotoğrafın başlı başına ‘sanat’ sayılması için hangi amaca hizmet ettiğine bakmak yeterli değildir. Dışarıdan müdahaleler, fotoğrafı çekenin erkinde midir, değil midir? Diğer yandan fotoğrafçı bunun farkında olmayabilir de... Örnekleyelim: yeni satın aldığınız hatta yıllardır kullandığınız bir otomobil size ait olsa da siz aracınızda kullanılan mühendisliğin farkında olmayabilirsiniz. Sizin için yol tutuş ne kadar önemli olsa da araç lastiklerinin zemin yapısına göre tutunma özelliklerini pek bilmezsiniz. Bildiğiniz, trafiğe kapalı alanlarda, tertemiz yüzeyler üzerinde yapılan güvenilir(!) test sonuçlarıdır. Otomobilin sürati, sadece motorun gücü ile alakalı değildir meselâ. Toplam ağırlık, eğim, zemin yapısı, aerodinamik yapı gibi birbirinden farklı birçok unsur işin içindedir. Sürücüler bunların farkında olsa da olmasa da...

Fotoğrafa müdahale konusuna gelince: Adana’da yaşayan, fotoğraf sevdalısı arkadaşım Yeliz Gümüşay sosyal paylaşım ağında bu konuda şunları söylüyor: "(...) bazı arkadaşlar benim fotoğraflarımda PhototoShop ve benzeri bir uygulama yoktur diye yazıyor ve yanılıyor... Dijital ortamda çekilen her fotoğrafta PhotoShop ve benzeri bir uygulama vardır, siz isteseniz de istemeseniz de... Fotoğrafı çektiniz ve makina hafıza kartına kaydedecek; bu işlem sırasında makinanın geri planında üreticilerin yazmış olduğu küçük proğramlar devreye giriyor ve kontrast, keskinlik, renk doygunluğu gibi ayarları yapıyor ve fotoğrafı kaydediyor. Canon ve Nikon resmi sitelerinde makinelerin geri planındaki yazılımların hatalar verebileceğinden bahsediyor ve makinanızın sürümlerini güncel tutmanız gerektiğini söylüyor. Makinaların yazılımına güvenmiyorsanız ne yapacaksınız, Raw çekeceksiniz, bütün ayarları kendiniz yapacaksınız."

Şimdi ister istemez aklıma gelen bazı sorular var: Kim kendi bilgi ve tecrübesinin, fotoğraf makinesini üreten firmanın bilgi ve tecrübesinden çok olduğunu söyleyebilir? Kim işin kontrolünü ele alma cesareti gösterir? Kaç kişi ‘tiff, jpeg, raw’gibi uzantıların sayısal dünyadaki anlamlarını, ne demek olduklarını ve farklılıklarını bilir?

Diyelim ki biri biliyor ve çektiği fotoğrafa bilgisayar ortamında son şeklini veriyor. Bu durumda "Müdahale var, maniplasyon var!" denilerek iş küçümseniyor. Kimse de çıkıp, "Ya arkadaş; ben neden işimi/sanatımı makine üreticisi tarafından yüklenmiş bilmediğim bir programın insafına bırakayım? Kendi işimi kendim yaparım!” demiyor. Bunu diyen varsa o da müdahaleleri gerçekleştirdiği bilgisayar ekranının renk kalibrasyonu pantone'ye uygun olarak yapılmış mı, monitörün ışık ayarı doğru mu? Program bilgisi, bu müdahaleleri yapmaya yeterli mi? Yoksa bilgisayara yüklenmiş yazılımların insafına mı kalmış? Neticede, sayısal dünyanın en çok kullanılan sekmesi “auto” sekmesi ise ortada son derece sıkıntılı bir durum var demektir...

1991 yılında Kadıköy’de dönemin büyük bir matbaası, Özen Film'e ait sinema afişlerini basma işini üstlenmiş. Ben de okuldan sonra renk ayrım bölümünde çalışıyorum. Film şirketinden bir yetkili koltuğunun altında orijinal yabancı film afişleriyle geldi ve bizim Türkçesini basarak, bir örneğini görmeleri için firmaya yolladığımız afişlerle elindeki Holywood orijinallerinin renklerini tek tek karşılaştırdı. Neticede bir gün önce ‘mükemmel baskı’ olarak gördüğümüz Türkçe afişlerin, karşılaştırmadan sonra ‘çamur’ olduğuna kanaat getirdik. Sebep-sonuç ilişkisi saatlerce tartışıldı. İşini ciddiye alanların ne denli seçici ve dikkatli olduğunu orada idrak ettim. Mükemmelliğin sırrı bu olmalıydı: Hassasiyet, seçicilik ve işini asla şansa bırakmamak...

Hemen fotoğrafa dönelim! Fotoğraf, artık her yerde karşımıza çıkan sıradan bir olgu hâline geldi. Zaman içinde gelişen fotoğrafçılık değil, maalesef mühendisliktir! Teknolojik gelişmeler sanata büyük destek vermekte; ama bir o kadar da sanatı çabuk tüketilir kılmaktadır. 6x6 "Leica" veya tepeden vizörlü "Rolleiflex", "Yashica" ya da "Lübitel" makineyle çekilen ve balkondan ya da merdiven altından bozma karanlık odalarda, cılız bir kırmızı ışık altında, elden düşme bir agrandizörle tab edilip, ev yapımı film ve kart banyolarında yıkanan siyah-beyaz fotoğrafın sihirli gücü de çarçabuk tüketilmiştir… Çocuk hâlimizle banyoya atılmış kart üzerinde fotoğrafın yavaş yavaş belirdiğini görmek ve ne zaman ‘tespit’e atılacağına karar vermek bile yeterli bir erk idi. Üzerinde 12 pozluk olduğu belirtilen bir filme saatlerce düşünüp taşınılarak, eğilip kalkarak çekilmiş 13-14 kare fotoğraf tabii ki başarıdır... Bir de şimdi 32 GB hafıza kartına yüklenen binlerce kareye bakalım. "Fotoğrafçılar, ekran başında oturup fotoğraf seçmeye harcadıkları zamanı, çok daha iyi fotoğraflar çekmek için harcasalar idi, sayısal fotoğraf anlayışı çok başka bir noktada olurdu" diye düşünüyorum.

Bir ressam ya da heykeltıraş fotoğrafı, kendi yorumunu da katarak elleriyle yapar, edebiyatçı kelimelerle oynayarak fotoğrafı zihinlerde canlandırır, dansçının kendisi zaten o fotoğrafın içindedir… O hâlde “sanat fotoğrafçısı” olduğunu iddia edenler de fotoğrafı çekmeyi değil, yapmayı denemeliler... Makineleri onlar için, bir ressamın kullandığı malzemelerinden daha kıymetli olmamalı. Makine markaları değil, kişisel beceriler öne çıkmalıdır. Anlık fotoğraflardan çok; emek harcanan, enine boyuna düşünülerek oluşturulan hatta kurgulanan fotoğraflarla gündeme gelmeliler. Fotoğrafın amacı yalnızca görsel bir şölen olmamalı; fotoğrafın konusu, teması, felsefesi ile içeriği bir bütün olmalı; renk ve leke etkisi, derinlik, denge, ritm, doku, oran-orantı, ışık-gölge, harmoni, döngü, form, örüntü, kadraj gibi sanatsal sorgulamalara net cevaplar vermeli.

Fotoğrafı makine çeker, ancak çekim işleminin önünde ya da ardında fotoğraf makinesini taşıyan kişi, beyninde o fotoğrafı oluşturmadıktan, vizörden bakmasını bilmedikten sonra ne fayda! İşini rastlantılara bırakmış, ne yaptığının farkında olmayan bir sanatçı olabilir mi?

Bu aşamada, "National Geograpfic’in fotoğraflarını görmüyor musun? Peki ya gazetecilerin haber amaçlı çektiği ve dünyayı sarsan o muhteşem anlık fotoğraf kareleri için ne diyeceksin?” denildiğini duyar gibi oluyorum. Sevgili arkadaşlar; ben belgeselcilikten, habercilikten değil sanatçı olmaktan bahsediyorum. Her yapılan resim, sanat eseri midir? Oldu da bir tane hoşa giden iş çıkarıldı diye, onu yapan ressam mıdır, sanatçı mıdır? İşin sürekliliğine, arkasında önünde neler olduğuna bakılmaz mı? Sanatta rastlantısalcılığa ne derece yer verilir?

"En zor şey çocuk gibi resim yapmak" derler ya; sorun bakalım o çocuklara, onlara ‘zor’ var mıymış? Küçücük bir çizgi üzerine dahi neler anlatırlar neler... Onlar resmi kafalarında yaparlar ve anlattıkları da sizin gördüğünüz değil, onların kafalarında canlandırdığı, anlam yüklediği imgelerdir, semantik'tir. Becerileri, tecrübeleri henüz gelişmediğinden istediklerini tam olarak yansıtamamaları doğaldır, hoş karşılanır; hatta çoğunlukla bu hâlleridir bize sevimli gelen... Harcadıkları çabayı, gösterdikleri azmi doğal olarak takdir ederiz. Ama o çocukların hiçbiri sanatçı olduğunu, ressam olduğunu iddia etmez, mütevazıdırlar. Biz de bunu bilir, ona göre değerlendiririz ortaya konulanı. Bir yere kadar toleranslı davranır, tekâmüle ermelerini sabırla bekleriz.

Unutmadan söyleyeyim: Fotoğraf okumak, çocuk resmini okumaktan daha kolaydır; bilesiniz...

Yorumlar

Popüler Yayınlar